Bosna’daki katliamı anlatan ilk Türk filmi
Bosna ve Türkiye’de yaÅŸanan dramları bir araya getiren Üç Yol filminin önemli kılan en büyük etken ise Bosna’da yaÅŸanan katliam sonrasında kayıp ve toplu mezarları konu edinen ilk Türk filmi özelliÄŸini taşımasıdır…
‘Üç Yol’ ayrıca Bosna’da yaÅŸanan katliam sonrasında kayıpları ve toplu mezarları konu edinen ilk Türk filmi özelliÄŸini taşıması ile dikkatleri çekiyor. Daha önce yerli ve yabancı festivallerde kısa filmleri ile övgüler alan, ödüllü yönetmen Faysal Soysal, ilk uzun metraj projesi olan ‘Üç Yol’da Bosna savaşında ve sonrasında yaÅŸanan dramlara ayna tutuyor. ÇocukluÄŸunda yaÅŸadığı acı olayın izlerini kalbinden atamayan ve bu yüzden sürekli kendisi ile hesaplaÅŸma halinde olan Hasankeyfli ÅŸair Bünyamin ile ailesini ve yakınlarını kaybetmenin acılarıyla yüzleÅŸmeye çalışan BoÅŸnak – Sırp psikolog Zrinka’nın yolları Mostar Köprüsü’nde kesiÅŸir. Saraybosna’dan İstanbul’a ve ardından Hasankeyf’e uzanan yolculukta, karşımıza zaman zaman ruhsal bunalımlar, kadın intiharları, iki ülke mirasının kaybedilen manevi ve tarihi zenginliÄŸi ve tabi umut ve aÅŸk tasvirleri çıkacak. Bünyamin, Zrinka ve Yusuf kendi iç yolculuklarında hem gerçeÄŸi hem de ölümsüz aÅŸkı bulacak. Yönetmen Faysal Soysal, filmin kalbinde yer alan Yusuf, Bünyamin ve Züleyha’nın hikayesini, Bosna’da yaÅŸanan insanlık dramlarının çerçevesinde yeniden yorumlarken, Türk Sineması adına yeni bir dil arayışını da sürdürüyor.
Balkon Film yapımcılığında, yönetmenliÄŸini Faysal Soysal’ın üstlendiÄŸi baÅŸrollerinde Kristina Krepela, Nik Xhelilaj, Turgay Aydın, Alma Terzic, Faketa Salihbegovic, Rıza Akın’ın yer aldığı ‘ Üç Yol ‘ 25 Ekim’de Pinema Filmcilik tarafından vizyona sunuluyor.
‘Üç Yol’ filminin çekimleri Malabadi, Batman, Hasankeyf ve Midyat’ta baÅŸlayıp Saraybosna, Visokov, Mostar ve Poçitel’de tamamlandı. Oyuncular Türkiye, Bosna, Hırvatistan ve Arnavutluk’tan seçildi. Filmin müzikleri İran’ın önemli müzisyenlerinden Kayhan Kalhor’un eserlerinden seçildi. Ülkemizde de çok sevilen Rus müzisyen Evgeny Grinko ‘Serenade’ isimli çalışmasını, filmin fragman müziÄŸi için yeniden düzenledi.
Uluslararası bir ekibin çalışması sonucu ortaya çıkan ‘Üç Yol’un hikayesi, Evliya Çelebi’nin ‘Seyahatname’ adlı eserinde de iki kardeÅŸ köprü sayılan, Batman’daki Malabadi Köprüsü’yle acılara tanıklık etmiÅŸ Mostar Köprüsü’nü birleÅŸtiriyor.
BOSNA’DAKİ KATLİAMI ANLATAN İLK TÜRK FİLMİ
Yönetmen Faysal Soysal’la film üzerine bir söyleÅŸi gerçekleÅŸtirdik.
*Ödüllü kısa filmleri ile tanınan bir yönetmen olarak ‘ Kayıp Zaman Düşleri’ filminizi sinemadaki dil arayışınıza en yakın film olarak nitelendiriyorsunuz. Bu baÄŸlamda Üç Yol’u da deÄŸerlendirebilir misiniz? Sinemaya bakışınız ve yeni dil arayışınızdan bahseder misiniz?
Üç Yol bir uzun metraj film. Yani daha uzun bir serüveni, daha fazla sayıda insanı, daha fazla deÄŸiÅŸkeni ve farklı coÄŸrafi durumları kontrol etmek durumundasınız. Haliyle bir kısa filmde olduÄŸu kadar yüksek oranda kendinize, prensiplerinize yüzde yüz arzularınıza göre hareket edemiyorsunuz. Åžartlar sizi törpülüyor ve siz dayanabildiÄŸiniz kadar siz kalabiliyorsunuz. Yani bir baÅŸkası haline geliyorsunuz aslında böyle bir çalışmada. Yine bütün bu olumsuzluklara raÄŸmen Üç Yol, Kayıp Zaman Düşleri kadar öznel olmasa da bana ait bir film. Hatta Türk sinemasındaki örneklere bakacak olursak cesur ve kendi samimiyetinde bir film diyebilirim. Sosyal hayat daha doÄŸrusu ahlak olmadan hiç bir ÅŸeyin anlamı yok. Bu çok genel bir tabir. Ancak kendini baÅŸkalarına karşı sorumlu hissetmeyen, kendini kendine yeterli gören ve kibirlenen hiç bir ruh engin bahçelere ulaÅŸamaz. Ruhu da huzur bulamaz. Sanatçının ruhu gerçi zaten kolay kolay teskin olmaz ama kendi içinde her zaman kendiyle barışık, kendinden razı bir insanlık vardır aslında. Yeni dil arayışım da bu ahlak çerçevesinde, insanlardan birinci elde çıkar gütmeyen, kendi eserinin malzemesi olarak görmeyen, hesapçı ve rantçı yaklaşımlarla olaylara yaklaÅŸmayan ama insanın yalnızlığında ve ÅŸerefli olmasında deÄŸerli olabilecek duygulara kendi ölçüsünde ve dozunda kendi penceremden bakabilmek…
*’Üç Yol’da izleyiciyi Mostar’dan Hasankeyf’e doÄŸru bir yolculuÄŸa çıkarıyorsunuz. Bosna ve Türkiye’de yaÅŸanan dramları bir araya getirme fikri ne zaman ve nasıl ortaya çıktı?
Üç Yol’un kendisi ipek yolu üzerinde bir kavÅŸak aynı zamanda. DoÄŸuyu batıya baÄŸlan bu Üç Yol’un hemen ilerisinde Malabadi köprüsü var. Zamanında kervanların uÄŸrak yeri olmuÅŸ. Evliya Çelebi’nin anılarında Mostar köprüsünün bu köprü örnek alınarak yapıldığını okudum. İlginç geldi bana. Sonra Poçitel’i gördüm savaÅŸta yıkılan ama 2004’te baÅŸtan baÅŸa yeniden onarılan küçük bir köy tıpkı bizim Hasankeyf’ti. Sonra toplu mezar hikayelerini dinlemeye baÅŸlayınca ve bir kuyu hadisesini okuyunca bir haberde 2005 yılında yazdığım kısa film senaryom neden burayla birleÅŸmesin ki diye kendime sordum. Bir yönüyle modern hayata karşı yabancılaÅŸan bir ÅŸairi diÄŸer yönüyle ise eski bir kıssanın hatta bir rüyanın peÅŸinden giden ve kendisi olmaya çalışan bir alter-ego yu düşündüm. Bunlar birleÅŸince ortaya Üç Yol’un deruni simgeleri de ortaya çıktı. O zaman Bünyamin rüyaları , Züleyha aÅŸkı, Yusuf ise hakikati temsil eder hale geldiler.
*Gerek filmin içerisinde yer alan Yusuf hikâyesi, gerekse filmdeki ÅŸiirsel sinema üslubunuz açısından Üç Yol’un örtülü bir dille Tarkovksy’e ithaf olarak düşünebilir miyiz?
Şöyle düzeltirsek daha da iyi olur. Tarkovsky’nin ölmeden önce yapmayı arzu ettiÄŸi filmlerden bir tanesi de Thomass Man’ın ‘Yusuf ve KardeÅŸleri’ romanının uyarlamasıydı. Benim için de bu Kur’an-ı Kerim’deki kıssanın yeri çok büyüktür. ÇocukluÄŸumda rahmetli nenemden defalarca dinlemiÅŸimdir. Hikayenin büyüsü hale o çocukluÄŸumun güzel anılarında saklı ve bazen gelip böyle ÅŸiirlerde ve filmlerde kendini gösteriyor iÅŸte. Tabi Tarkovsky yapsaydı o büyük Rus kültür ve edebi mirasının ışığında bambaÅŸka bir ÅŸey ortaya çıkardı…
*Filmde İngilizce,Türkçe, Boşnakça, Kürtçe diyaloglar mevcut. Bu dil çeşitliliği sizin özellikle tercih ettiğiniz bir durum muydu? Çekim ve post prodüksiyon sürecine etkisi nasıl oldu?
Ben asla böyle birşeyi tercih etmedim. Hatta sürekli de beni korkuttu bu durum. Fırsatçı ya da hümanist bir tutumla görülmek istemem ancak dublaja da karşıyım. O yüzden karakterler nereden geliyorsa ve hangi şartlarda yaşıyorlarsa o şartların gereği kendi dillerini konuşuyorlar. Bir dil azalsın diye senaryomun akışını ve mekanını azaltamazdım.
*19 Ekim Bosna Hersek’in en önemli liderlerinden Aliya İzzetbegoviç’in ölüm yıldönümüydü. Bağımsız Bosna Hersek’in ilk CumhurbaÅŸkanı Aliya İzzetbegoviç hem ülkesinde hem de dünyanın bir çok yerinde törenlerle anıldı. Aliya İzzetbegoviç’in filme nasıl bir etkisi oldu?
Kendi halkının Aliya’yı doÄŸru anlamadığına inanıyorum. Yıllarca Komünist dönemde baskı altında kalan bu milletin kendine ait birçok deÄŸeri ve özelliÄŸi kaybettiÄŸi ortada. Kaybolmayıp da deÄŸerli olan birçok ÅŸey de var. Lise yıllarında kendisinin ‘DoÄŸu-Batı arasında İslam’ kitabını okumuÅŸtum. MüthiÅŸ derecede etkilenmiÅŸtim. Dünyada böylesine derin bir siyasetçinin, cumhurbaÅŸkanının olması beni sevindirmiÅŸti. Zaten bir daha da onun gibi derin, entellektüel aydın bir komutan gelmedi dünyaya. O kitabında düalizm fikri beni ciddi derecede etkilemiÅŸti. ‘Biz her ÅŸeyi çiftler halinde yarattık’ ayeti de konuyu destekliyordu. 2005’te ilk kısa film hikayemi yazdığımda düalizm fikrinin neÅŸet ettiÄŸi bu ayetle baÅŸlamıştım senaryoma. İşte o ilk senaryom daha sonra geliÅŸip serpilerek rüya-gerçeklik, Yusuf-Bünyamin, Ölüm-YaÅŸam, dirim-intihar ikilemleriyle Marks’ın da diyalektik yorumunun katkısı ile ‘Üç Yol’ filminin senaryosuna dönüştü. Aslında bir anlamıyla felsefik olarak tamamiyle Aliya İzzetbegovic’e adanmıştır diyebilirim. Biçim ve estetik olarak ise tabi ki daha çok Tarkovsky’nin ruhu vardır diyebilirim.
*’Üç Yol’ Bosna’da yaÅŸanan katliam sonrasında kayıpları ve toplu mezarları konu edinen ilk Türk filmi. Bosna’da savaÅŸ sonrası yaÅŸanan dramı filminizde anlatmak için birçok defa oraya gittiniz ve araÅŸtırmalar yaptınız. Bosna’da yaÅŸayan birçok arkadaşınız var. Bosna halkı savaÅŸ sonrasında geleceÄŸe nasıl bakıyor?
Küçük de olsa kendilerini mutlu edecek ÅŸeylere sıkı sıkıya baÄŸlılar. Zira yakın zamanda ölümden, susuzluktan, ışıksızlıktan, açlıktan ve soÄŸuktan kurtulmuÅŸlar. Bu yüzden rüya görme arzuları gittikçe depreÅŸiyor ve geliÅŸiyor. Bütün yıkımlara, intiharlara, kayıplara raÄŸmen Bosna gençliÄŸi dinamik ve geliÅŸen bir gençlik doÄŸru bir eÄŸitim verildiÄŸinde birçok ÅŸeyi baÅŸarırlar. Dış ülkelerin yardımları gittikçe azalıyor öte yandan büyük bir iÅŸsizlik de var. Bu ise kapıda bekleyen büyük bir tehlike. Bencillik de savaÅŸtan sonra kendini gösteren büyük bir ahlaki dejenerasyon. Özüne ve kimliÄŸine dönebilirse Bosna sadece Avrupa’da deÄŸil tüm dünyada Müslümanlara güzel örneklik teÅŸkil edebilecek potansiyellere sahip…
Filmin özeti:
‘Onun dışındaki her ÅŸey bir baÅŸkasıdır.’
Babasının ve sevdiÄŸi kız Zeliha’nın Yusuf’a olan ilgilerinden dolayı Bünyamin’in çocukluÄŸu hep kıskançlık duygularıyla geçmiÅŸtir. Hep birlikte oyun oynarken, Bünyamin Zeliha’nın Malabadi Köprüsü’nden düşüp boÄŸulmasına sebep olur. Vicdan azabı yıllarca Bünyamin’in peÅŸini bırakmaz. AÄŸabeyi ile hiçbir ÅŸekilde yüzleÅŸemeyen Bünyamin çareyi uzak yerlere kaçmakta ve baÅŸkalarına iyilik yapmakta arar. Uzun süredir Bosna’da toplu mezarlardan kayıpların cesetlerini çıkarmakla meÅŸguldür. Kayıplar Komisyonu’nda çalıştığı süreçte kendine ve her ÅŸeye yabancılaşır. Rüyalarında kendisini aÄŸabeyi olarak görmeye baÅŸlar. Rüyalarında Yusuf olup yüzü peçeli mavi elbiseli bir kadının peÅŸinde kuyusunu aramaktadır.
Bünyamin, Türkiye’ye dönmesine günler kala, Mostar Köprüsü’nden kendini atmaya çalışan Zrinka ile tanışır. Zrinka savaÅŸ sonrası travmalar ve intihar eÄŸilimleri üzerine çalışan, yarı Sırp yarı BoÅŸnak bir psikologtur. Ailesini ve en yakın arkadaÅŸlarını savaÅŸta kaybetmiÅŸtir. Bünyamin’in gizemli ve günahkar ÅŸair dünyası ilgisini çeker. Zrinka aşık olur. Bünyamin gördüğü karmaşık rüyalar ve toplu mezarlar sonucu hastalanır. Zrinka ona psikolojik destek vermeye çalışır. Bünyamin iyileÅŸtiÄŸinde Zrinka’nın aÅŸkını hak etmek ve Yusuf’la ve babasıyla yüzleÅŸmek için memleketi Hasankeyf’e döner. Zrinka , uzun süre Bünyamin’den haber alamaz. Bir gün rüyasında Bünyamin’in başına kötü bir ÅŸey geldiÄŸini görür. Bünyamin’e yardım etmek ve aÅŸkına cevap bulmak için Hasankeyf’e gider. Zrinka’yı orada Bünyamin’in rüyalarındaki gibi kendisini hakiki aÅŸka kavuÅŸturacak baÅŸka süprizler beklemektedir.