Avrupa’nın en güzeli: Saraybosna

Saraybosna’ya karşı her zaman büyük bir zaafım var. Oraya gitmeden haftalar önce heyecanlanmaya başlarım. Ailemin Boşnak olmasının elbette bunda büyük bir payı var. Ancak asıl önemlisi bu güzel şehrin, güzel insanlarına yapılmış olan eziyet karşında, dik durmalarına duyduğum saygı.

Saraybosna’nın duvarları hâlâ mermi izleriyle dolu. Geçmişte Avrupa’nın en gelişmiş şehirlerinden biri olarak gösterilen Saraybosna, ekonomik sorunlarla boğuşuyor. Bosna-Hersek, Boşnaklar, Hırvatlar ve Sırplar tarafından oluşturulmuş, dünyanın belki de en saçma yönetimine sahip. Bu yüzden sağlıklı hiçbir karar alınamıyor. Savaş sonrası oluşan mafya ile mücadele sürüyor. Ancak tüm bunlara rağmen benim gözümde hâlâ Avrupa’nın en güzel kenti Saraybosna’dır.

Bu kez Saraybosna’ya, İz TV’de yayımlanacak bir belgesel programının çekimi için gittim. Coşkun Aral ile birlikte hazırladığımız bu programın ana konusu, savaşı yerinde izleyen ve görüntüleyen Aral’ın 20 yıl sonra ilk kez geldiği Saraybosna’daki izlenimleri. Hal böyle olunca savaşı ve savaş sonrası yaşananları inceledik.

Savaş nasıl başladı?

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan Yugoslavya Federal Halk Cumhuriyeti, savaş kahramanı Hırvat kökenli Josip Broz Tito önderliğinde, sosyalist blokun en refah, en mutlu ülkesiydi. Diğer Doğu Bloku ülkelerinin aksine kapalı bir ekonomi ve uluslararası ilişkiler politikası izlemiyordu. Bu yüzden ‘Batı’nın da sevdiği’ Doğu Bloku ülkesiydi.

Yugoslavya için her şey iyi giderken, önce Tito öldü (1980), sonra da Sovyetler Birliği dağıldı (1991). Doğu Bloku ülkeleri sosyalist rejimleri terk etti. Yugoslavya’da ise ülkeyi oluşturan cumhuriyetler bağımsızlığını ilan etmeye başladı. İlk ayaklanma Slovenya Sosyalist Cumhuriyeti’nden geldi. Çoğunluğu Sırplardan oluşan Yugoslavya Ordusu ile kısa bir çatışma yaşadı. Ama bu savaş ‘Batı baskısıyla’ kısa sürede bitti ve bağımsız Slovenya kuruldu. Ardından Hırvatlar da bağımsızlıklarını ilan etti. Çok kanlı savaşlardan sonra Hırvatlar da bağımsızlıklarını kazandı. Savaşmadan bağımsızlığını elde eden tek ülke ise Makedonya oldu (1991).

Ve ardından ‘Bosna savaşı’… Aslında Bosna Parlamentosu’nda Müslüman Boşnaklar, Katolik Hırvatlar ve Ortodoks Sırplar eşit dağılmıştı. Oysa halkın yarısından çoğu Boşnak’tı… Ancak Sırp Bosnalılar, Avrupa’nın en büyük 3. ordusu olan, Yugoslavya Ordusu’nun imkânlarını kullanan, Sırbistan’a güvenerek imtiyazlar istiyordu. Mecliste büyük tartışmalar yaşandı. Sonunda Sırplar meclisi boykota başladı. Boşnak ve Hırvatların katıldığı oturumda kararlaştırılan referandumda, bağımsızlık için % 99.7 oy çıktı. Ve 1 Mart 1992’de Bosna Hersek bağımsızlığını ilan etti. Bunu kabul etmeyen Sırplar ise başka bir devlet kurdular. İşte 250 bin insanın hayatına mal olan kıyamet de bundan sonra koptu…

BM VE NATO: Savaşın başında olayları uzaktan izleyen BM ve NATO, Bosna’ya geldikten sonra da ‘yakından izledi’! Sözde barışı sağlamakla görevli bu kuvvetlerin kayıtsızlığı tarihe kara leke olarak geçti. Özellikle neredeyse tamamı Boşnak olan Srebrenica’da yapılanlar artık soykırım olarak kabul ediliyor. Savaş zamanı büyük direniş gösteren Srebrenica, önce NATO tarafından güvenli bölge ilan edildi ve direnen tüm Boşnakların silahları elinden alındı. Bölgenin kontrolü de Hollandalı BM askerlerine verildi. Şu anda Lahey’de yargılanan Sırp General Mladiç komutasındaki Sırp milisler kente hiçbir direnişle karşılaşmadan girdiler ve ‘BM gözetiminde’, Boşnak erkeklerini tek tek alarak, en az 8 bin kişiyi (10 binin üzerinde olduğu söyleniyor) birkaç günde katlettiler. Kadınlara tecavüz ettiler. Bu kadınların çoğu intihar etti. Şu anda Srebrenica’da neredeyse hiç Boşnak yaşamıyor!

SARAYBOSNA HALK KÜ TÜPHANESİ- by Dinno-Kasalo-12.03.2013SARAYBOSNA MİLLİ KÜTÜPHANESİ YANGINI: Savaşın en acı anılarından biri de Saraybosna Halk Kütüphanesi’nin yangın bombalarıyla yakılmasıydı. Bu, savaşın sadece insanları değil, topyekûn hafızayı da silmek istediğinin en büyük kanıtıydı. Savaş kazanıldığında Saraybosna’nın Osmanlı ve Boşnak geçmişine dair izler tek tek silinmeliydi. 25 Ağustos 1992’de 2 milyondan fazla kitap binayla birlikte yandı. Şehir günlerce yanmış kâğıt kokusuyla doldu. Herkes Barok-İslam karışımı mimariye sahip muhteşem binaya ve içinde yanan çoğu elyazması milyonlarca kitaba ağladı. Çünkü bu kütüphane tüm öğrencilerin geçmişte araştırma yaptığı bir yerdi. Yani tüm Saraybosnalıların burada bir anısı vardı. Kütüphanenin restorasyonu yıllardır devam ediyor. 2014 yılında tekrar açılması planlanan kütüphane yeniden kentin en güzel binası oluyor.

TÜNEL: 3 yıl süren savaşta, şehir tamamen Yugoslav Ordusu tarafından çevrili olmasıydı. Şehre giriş çıkış neredeyse imkânsızdı. Bu zor koşullarda Saraybosna halkı çareyi, 800 metre uzunluğunda bir tünel kazmakla buldu. Tünel havaalanının altından diğer taraftaki Boşnak köyündeki evlerden biri tünele ev sahipliği yapıyordu. Bu tünel sayesinde 300 binden fazla kişi kente giriş çıkış yaptı. Yiyecek, ilaç, silah ve yaralılar taşındı…

SAVAŞ MEDYASI: Savaşın bir diğer kahramanı Saraybosnalı basın mensuplarıydı. Bitip tükenmeyen Sırp saldırısını tüm dünyaya aktaran özellikle ‘’Oslobodjenje” (Kurtuluş) gazetesine bir paragraf açmak gerekir. Tüm savaş boyunca sadece 2 gün çıkamamış olan (bombalandığı için) gazete, tüm Saraybosna halkının direnişinin adeta sembolüydü. Bosna halkına moral vermekle kalmadı, yabancı gazetecilerin de en önemli haber kaynağıydı.

Aliya İzzetbegoviçALİYA İZETBEGOVİÇ: Tüm bu direnişin ete kemiğe bürünmüş hali ise Boşnakların lideri ‘Bilge Kral’ lakaplı Aliya İzzetbegoviç idi. Savaşın ilk gününden itibaren bağımsızlık için direnen ‘Bilge Kral’, cephelerde boy göstererek onlara büyük bir manevi destek veriyordu. Bosna Hersek Cumhuriyeti’nin ilk cumhurbaşkanı da olan Aliya İzzetbegoviç, 2003’te hayatını kaybetti. Kovaçi Şehitliği’nde bulunan mezarı hâlâ ziyaretçi akınına uğruyor.

BUGÜN SARAYBOSNA: 3 yıl süren savaşın izleri hâlâ canlı. Şehrin her tarafı şehitliklerin bembeyaz mezar taşlarıyla dolu. Ancak artık kurşun izleri sıvanıyor ve üstü boyanıyor. Yüksek modern binalar yapılıyor. Saraybosna tüm dinleri kucakladığı refahın ve huzurun şehri olduğu günleri özlüyor. Halkı savaşa dair hiçbir şeyi hatırlamak bile istemiyor. Savaş günlerinin sessiz, sokaklarının bomboş olduğu günlere inat caddeler artık cıvıl cıvıl.