MOSTARKOLİK

MOSTARKOLİK

Ne zaman Sarayevo`ya gitsem mutlaka Mostar`ı da görmeye giderim. Hastasıyım, melankolik değil ama biraz “kolik” halde iflah olmaz hastasıyım. Öyleki, iyileşmek dahi istemeyen seviyede bir hastalık benimkisi. İlk gittiğimde Starigrad/Başçarşija da, Gazi Hüsrev Beg camii`nin dış duvarındaki çeşmesinden su içerken, dostum Rızvan Haliloviç; “ bu çeşmeden su içen Bosna’ya bir daha gelir” demişti. Eh! Yalan da değil hani, her sene abone oldum, “hastasıyım” ve ardından Mostar’dayım!

 
Sarayevo’dan çıktıktan sonra yol boyunca Neretva nehri eşlik eder size. Ahh Neretva… Büklüm büklüm kıvrılırken, tüm güzelliklerini sunar size yolun nasıl geçtiğini anlamazsınız bile. Öyle Mostar’a direk giremezsiniz, önce Sarı Saltuk makamına uğramak adettendir, saygıdır, samimiyettir. Alp erenlerin tekkesi, “Blagaj”. Hoca Ahmet Yesevi `den bir esintiyle ve Osmanlıdan kalan muhteşem duygularla derinden etkilenirsiniz ve Neretva `nın sağ kolu Buna `nın suyundan, tekke altından merdivenden inin ırmağın kenarına, bakır maşrapadan için kana kana.

 
Böylece Dinar Alplerinin iki nehrinden; Miljeçka ve Neretva nehirlerinden içtiğiniz su, kanınıza oradan da genlerinize karışınca artık sizce iflah olmaz bir Mostarkolik olursunuz. Sizi bilmem ama ben Mostarkoliğim hemde ne kolik, hastasıyım iflah olmaz derecede ve iyileşmek de istemiyorum!

 
Mostar’a girince aklıma ilk şu soru gelmişti, “..şehrin köprüsü Hırvat toplarıyla vurulduğunda, tüm Bosna’nın canı da yanmış mıdır?”. Ya Neretva ne hissetmiştir? 9 Kasım 1993, TV de canlı yayın ve Mostar vuruluyor…(!)…Buna ‘nın canı yanıyor düşen taşlardan, ben ağlıyorum. Şimdi düşünüyorum da, demek ki şehirler ve ülkelerde canlıymış insan gibi, onlarında canı yanarmış, haksızlığa uğrayınca. Mostar da top mermileri taşa değil, tüm insanlığın yüreklerine çarpmıştı sanki.

 
En son gittiğimde 456 basamağın 228`cisin de durdum ve tam ortasından baktım Neretva `ya, köprünün. Bu sefer yine deli düşünceler beynimde; “acaba üstat Necip Fazıl görseydi o günleri, Sakarya gibi Neretva içinde yazar mıydı bir şiir, bir Neretva Türküsü?”. Mesela;
“Hey Neretva, kim demiş suya vurulmaz perçin?
Rabbim isterse sular büklüm büklüm burulur,
Sırtına Neretva ‘nın, Türk tarihi vurulur.
Eyvah, eyvah, Neretvam, sana mı düştü bu yük?
Bu dava hor, bu dava öksüz, bu dava büyük!..” diyerek yazar mıydı? Ve ardından,

 


“İnsan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su;
Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu.
Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek,
Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?” diyerek yazmaya devam eder miydi acaba?

 


Nihai tahlilde son söz; Hey Neretva,
“Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!
Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz.
Sen kıvrıl ben gideyim, son Peygamber kılavuz!
Yol O`nun, varlık O`nun, gerisi angarya;
Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk Neretva”.
İflah olmaz bir Mostarkoliğim, iyileşmek isteyen kim?

 

 

Dr. Ufuk Süslü
Sosyal Psikolog